yakın zamanda ölürsem organlarımın büyük ihtimal bir çinlinin yada kanadalının vücudunda hayat bulacak. hissedemeyeceğim o gururlu anı ama organları bağışlamak da pek bir gurur verici.
ak partiye, onların temsil ettiği hayat şekline, onları destekleyenlerin ezberciliğine, her devirde ayakta olmaya/yolunu bulmaya çalışan (başta medyanın) yavşaklığına sabrım yok. peki bu saygısızlık mıdır? bence hayır. sonuçta, her ne kadar içimdekileri ağzımdan tükürükler saça saça yansıtamasam da, hakaret etmiyorum. bu hakkı da kendim de görmüyorum. kendilerini küçük görmüyorum, ki bu adamların bu kadar yükselmesinde, zamanında küçümsenip ciddiye alınmamalarının da katkısı var. ama, özellikle şu son 3-4 yıl içinde benim için... nasıl derler... "canım dese canın çıksın" şeklinde anlama seviyesine geldi. ha, bu durum hoşuma gidiyor mu, hayır. çünkü benim için öncelikle sağduyu (ımmm, sol duyu?!!) önemli. ama inandığım bazı konularda da bana canın çıksın dedikleri belli.
her neyse çok uzattım. şu yapılmaya çalışılanların çok az bir kısmını işlevli buluyorum, ki kendileri bu fikirde olanları bu daha başlangıç diye sakinleştirmeye çalışıyorlar. doğrudur. ama bunca senedir yapılan icraatları, tutumları ve açıklamaları görünce hiç bir şekilde samimiyetlerine inanmıyorum. önemli olan icraattır, ne samimiyeti diyenleri sakince yetmez-ama-evet köşesine davet ediyorum.
ama, kahramanlıklarla süslü geçmişiyle övünüp gözünün önünde olan biteni pısırıkça izlemeyi, kendisine benzemeyeni reddedip genel geçer fikirlerin arkasına hiç düşünmeden sığınmayı, "en azından istikrar" diye yutup yaşamayı tercih eden bizlere az bile.
evimde eşim ve çocuklarımla geçireceğim dakikalara tekabul eder. evde içmek eğlenmek gibisi yok. ha silverface gelecek bide, bu önemli. ve evet tombala forever.
adeta yaşanılmak için yaratılmış, the walking dead'teki altıncı sezondaki steril köy kadar nezih bir yer, içinde ne yaşandığını bilemeyiz tabi, ama çok mutlu görünüyorlar.